Ahşap büyük yemek masası üstünde beyaz, dantelli masa örtüsü...
Ortasında kristal vazo, içinde mor bir sümbül buketi...
Hemen arkada eskitme mobilya bir komidin...
Üzerinde çevirmeli telefon, yanında sevdiklerin fotoğrafının yer aldığı bir çerçeve..
Duvarda daha büyük çerçevede dünyadan göçüp gidip, kalbimizden hiç gitmeyenler...
Çekmeceler illaki kalabalık, karışık.
Ararken içinden bir şeyler mutlaka ki anneye sesleniş ve dakikalarca bulunamayan eşyayı annenin saniyeler içinde bulması...
Annenin dikkatsizliğe göz devirmesi, evladın yüzünde “anne sen olmasan ne yaparım” ifadesi..
Mahalleden “domates, biber” diye seslenerek geçen satıcıya her seferinde “domatesler iyi mi, bak geçen seferki gibi olmasın” diyen bir karşı komşu.
Çocukların oyunlar içinde neşeli çığlık sesleri.
Mahallenin büyük ablalarının evlerine varmak için girdikleri sokakta, yerdeki sekseğin karelerine zıplayarak çocuklara eşlik etmesi.
Hemen arka mahallede top koşturan çocukların yolun kenara kaçan toplarını futbolcu hamleleriyle onlara doğru getiren bir mahalle abisi...
Evlerin sobalarından çıkan dumana eşlik eden akşam ezanı...
Okuldan, işten gelindiğinde kapı açılır açılmaz buram buram yemek kokan evler...
Her seferinde “yavaş ye oğlum” diye uyaran baba, gözleriyle onlara gülen bir anne..
Her türlü sıkıntının az da olsa unutulduğu bir akşam dizisi...
Efkar basınca “Uyuyunca geçer” deyip yatılan o soğuk kış geceleri...
Ah mazi...
Ve hoş geldin Sonbahar...
Şairin de dediği gibi...
“Titresin bir mum alevinde o eski günler
Bir gümüş çerçeveden seyret yine maziyi
Bir nezaketli ince söz duyar da belki
O sararmış resmin hayat bulur yeniden”
Comments