top of page

La Vie En Rose...


Arkamdaki tablolarda bana ilham veren kadınlar var.

Sağ tarafımda Lady Di, Frida Kahlo, Marilyn Monroe sol tarafımda Betûl Mardin, Audrey Hepburn, Edith Piaf...!

Tam ortalarında akademimizin baş harfleri.

Bu koltukta aylardır yeni şeyler yazıyorum. Yazmak artık benim için nefes almaktan farksız. Hayattaki en büyük tutkum. Duvarı oluştururken kafamda tek şey vardı: “kimlerle sohbet etmek istiyorum ya da isterdim?”

Aslında daha başka isimler de var. Leyla Gencer, Maria Callas, Aysel Gürel... İlk anda aklıma gelenler.

Arada kafamı çevirip onlara bakıyorum.

Diana’yla tüm unvanlarından arınıp; baskılara, kurallara karşı gelip, başkalarının istediği insan olmayı reddetmesine ve aşkın ve tutkularının peşinden gidişini...

Frida Kahlo’nun geçirdiği kazada yaşadığı fiziksel acılardan daha çok kalp acılarını ifade edişini, “İki büyük kaza geçirdim Diego. Tramvay ve sen. En kötüsü sendin” deyişini ve daha söylediği ressam kimliğiyle edebiyatı bile derinden etkileyen diğer sözlerini...

Marilyn Monreo’nun içindeki çocuğu görmeyen ve ondan hep star gibi davranmasını bekleyen adamlara rağmen hep çocuk kalma savaşını, sevgi ve değer arayışını...

Betûl Hocayla yıllardır yaptığımız sohbetleri o meşhur sözünü; Ormanda öten kuşu kimse duymazsa o kuş ötmemiş sayılır”

Audrey Hepburn’ün en zor zamanlarda bile umudunu kaybetmeyişini, kalabalık bir hayat sürmüş olsa da, hikayesini yalnızlıkla örmesini ve şu sözlerini:

Pembeyi seviyorum. Kahkaha atmanın en güçlü kalori yakıcı olduğuna inanıyorum. Öpüşmek de öyle. Her şey rayından çıkmışken, güçlü durmanın erdemiyse paha biçilemez. Bence en güzel kadınlar da, çok mutlu olanlar. Bu arada yarının yeni bir gün olduğunu düşünerek yaşarım çünkü mucizelere inanırım."

Ve Edith Piaf’la sokaklardan, zorlu yollardan, kazalardan, kör olma riskinden daha çok yalnızlıktan ve sevgisizlikten korkmasını, tüm bunları sesinin buğusuna yükleyip şarkılara aktarışını...

Cenaze törenini sürdürdüğü hayattan ötürü yapmak istemeyen Katolik kilisesi Paris Başpiskoposuna rağmen sayısı 100.000 i aşan kalabalığın mezarı başına gelmesini ve İkinci Dünya Savaşı sona erdiğinden beri bütün Paris’in böyle başka bir kalabalık görmemeyişini..

Ve daha size aktaramadığım birçok şeyi konuştuk, konuşuyoruz, konuşacağız.

Hiçbir şey ve hiç kimse dışarıdan göründüğü gibi değil!

İnsanı günün sonunda yine en iyi kendisi anlıyor...

Bu yüzdendir ki aşklarında da, vedalarında da, acılarında da yalnızdır insan...

Ekim 2020/Köln





55 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page