Ve yolun sonu...
Vakti gelince gitmek gerek...
Şehirden, insandan, kalpten, ömürden...
Biz insanlar bu veda işini pek beceremiyoruz. Belki de bu yüzden gün batarken hüzünleniyor, uzaklarda bir gemi yol alırken bakakalıyoruz ardından...
Ya da o meşhur şarkı çalıyor kulaklarımızda; “birçok giden memnun ki yerinden çok seneler geçti, dönen yok seferinden...”
Neydi adı, “Sessiz Gemi”
Yaşamla ölüm arasında adına ömür dediğimiz bir hayat inşa etmeye çalışırken ne çok vedalar sıkıştırıyoruz bu zaman dilimine...
Bir şehire, bir insana, bir kalbe, bir eve bir sokağa...
Bazı vedalar yeni başlangıçların heyecanıyla harmanlanırken bazılarını saracak yeni bir duygu bulamıyoruz.
Orada bitiyor her şey.
Öyle ya “kabullenmeyi” de öğrenmeli insan.
Çünkü o kabullenmelerdir bize sabrı, yavaşlamayı, sükûneti, sonsuzluğu gösteren, bizi dengeleyen, anda tutabilen...
İlk zamanlar anlamaz insan ama bir gün gelir ve her gün geçtiğin yolda daha önce farketmediğin bir çiçeği gördüğünde anlarsın.
Bir sokak köpeğinin sana bakışını, bir kedinin ayaklarına dolanışını, uzaktan gelen bir melodinin izini sürersin.
Gün batımlarını seyretmeye zaman ayırırsın. Ve biriktirdiklerini güneşin batışıyla beraber kalbinin derinliklerine gömersin.
Bugün Antalya’ya veda edip İstanbul’a doğru yola çıkıyorum.
Bir yol hikayesiydi bu yaşadığım.
Kendimden kendime doğru.
Ve sizinle paylaştıkça büyüyen, zenginleşen ve hiç bitmeyen.
Kulağımda yine şarkılar var ve el sallarken o geminin arkasından
Virginia Woolf’un şu satırları akıyordu kalbimden...
"Ne hoş bir güzelliği vardır;
Hafif adımlarla,
dünyadan gülümseyerek geçenlerin.
Kimseye bir kötülüğü
dokunmadan yaşayanların.
Onurlu bir yaşamı seçenlerin..."
Comments